Mustafa Tuğrul Çolak

DÜNYA BÖYLEDİR

150 150 M. Tuğrul Çolak

tedbirini aldığın hüzün yine tam tekmil
aşkın kabahati yok maharetsizse bağban
yanık akşam ezanı ayazlıktan duyulsa
keyfî iki cigara yaksa babamla baban

geceyi çeke çeke uyusam yamacında
çok yüzdüm boğulmadım nerde taşan kurnalar
eskimeyen konağın bahçesi çocukluğum
yaşanmadan insanı yaralayan günler var

kuru yer bulunursa oturulur toprağa
dünya kalbi olana soğuk algınlığıdır
sırf sözün kuvvetiyle aşka rıza vermiyor
içinde kırgınlığı taşımayan bir satır

insan nere değmedi orası kaldı zarif
arayışına kurban boşlukta gezen elin
bakma cafcaflı zaman şair neyim olamaz
duymayan kara odun kokusunu ekmeğin

kurşunu sarmalayan oyalı ipek mendil
açılmazsa kuşkudur açılıverse acı
nakarat ortasında sesini imha eden
toprak yolları mahçup geçiyor parmak ucu

kimyamıza ne desem geldikçe gidiyoruz
aşağı sarka sarka tutunduğumuz belik
dünya böyledir cılız cellada selam durur
iri kıyım şaire yakışmayan incelik

 

MANŞINEL

150 150 M. Tuğrul Çolak

sadece yoklamadın sert çektin saçağımı
sırnaşık hayat, iğne deliğindeki hain
körpe kızgınlığımdan sarkan küçük ayaklar
çıkılmadık bir yokuş aramakla mutmain

ürkek düğmeler tuttu çözülen sarmaşığı
yeniyetme kuşluk öptü alnımdan, duruldum
ilk kural yaslanmadım gösterişli ağaca
şifalı türkü içtim çiğ toprakta uyudum

çürük boyunla nikah kıydırmıştı gökyüzü
ne kadar yıldız varsa başım eğikken saydım
ve henüz kırılmamış bibloya inanarak
beklemekle devrilen meczup bir şakımaydım

düştükçe geçmişimi avladığım denizler
yelli gecede donan bir mühür kadar emin
yorgun insan sofrası, gam şenliği, meneviş
arabulucusu kim aklım ile kalbimin…

 

ŞAİRİN UYKUSU

810 1440 M. Tuğrul Çolak

herkes her gün büyüdü görünsün diye zerre
bütün yüzler kayboldu gözümün alnacında
sesin kanadı kırık, başkaldıran us sersem
susmaya yemin etsem kuş dilimin ucunda:

kalbim tarumar olur kuşkudan kopan tüyle
hep ben düşeyim diye eğimli dönme dolap
ah tevekkül olsan da olmasan da bir zira
doğruldukça enseye şaplak atıyor çalap

söğüt gölgesi, şehir, selenga, şan zelize…
soluklandığım yere değen tenim değildi
rüzgârlı çayırlarda harmandı binbir heva
kucağımda harlanan o yar benim değildi

zehri yutmadan önce kafamın içinde kuş
reddetmedi rahmini gümbürdeten ikizi
gün doğmadan haddini aşan kurumlu şair
kâğıda vuran her söz ebedi yara izi

fiyakalı giyinmiş kelimeler ucube
şair birden uyanır şiirler çünkü yarım
binlerce renk işleyip karıştım masallara
muntazam bir kuş çizsem uçurumdan toplarım

PREMODERN SENFONİ: EVRENSEL TERZİLER

899 1600 M. Tuğrul Çolak

devlet, millet ve hudut mesai bitti paydos
globalleşen dünya vücutlar ve reklamlar
savunma vakti desem imgelem Puyol, Ramos
devrilenden çok değil ayakta kalan çamlar

şu kadar gayrimenkul, bir sekreter, çok arsa
yes, yes, yes canım kombo, topyekün yes, kein yorum
benim gönlümde aşk var senin gönlünde borsa
dünya vatandaşısın kaygılar sunuyorum

anız yanar içimde sever alırım kızı
tarlada hasat bekler ağılımda üç koyun
aksiyon mu ararsın, sakat doğacak kuzu
korçim cuma çıkışı yine almış bitcoin

sadece terziler mi dikmeyen söküğünü
delip geçtiğin kalbi dikebilsen ne âlâ
tarladan soğan kopar insanca ye öğünü
intihar haplarını şifa sanırsın hâlâ

neyim var sahi kalbim, hüznüm, kader ve Allah
rızık yerden ve gökten atayurdum dağ benim
yamacı parselleyen belediyeye yallah
Tanrım n’olur gocunma düşmanımdır çağ benim

kaç sene lisans yaptım nadanlığım geçmedi
tuzaktan eğitimle bana lütfen ilim, fen
uzak ve yakın tarih, ağa, hocalar değil
bu evrensel terziler dünyaya biçti kefen